Okudum: Vedat Türkali - Bitti bitti bitmedi

9 Mart 2015

(...) Ustalıklı roman akışının yanı sıra kullanılan tarihsel veriler, Vedat Türkali'nin kitabına Ermeni sorunu konusunda gerçekten değerli bir belge niteliği kazandırmış. Soykırımın canlı tanığı Dede'nin siyasal örgütlenmeler üzerine anlattıkları da son derece önemli. Genelde azınlıklar, özelde ise Ermeni, Rum ve Kürt kırımları konusunda TKP'nin, hatta genelde Türk solunun tavrı, bazı istisnalar dışında, pek de tutarlı olmadığından, bu tarihi yaşamış bir Ermeni şahsiyetin bu konudaki değerlendirmelerine keşke daha geniş yer verilebilmiş olsaydı. (...) Her halükârda kitap, 1915'in 100. Yıldönümü'nde bu konuda yayımlanan ve yayımlanması beklenen birçok eser arasında önemli bir yer tutacak.
-Doğan Özgüden-

(...) Bildiğim kadarıyla, hassas ve örselenmiş ruhları müzikle tedaviye başlamak iyi bir yöntem. Siz de, sözcüklerin ve yazının müziğiyle benzer bir şey yapıyorsunuz. Sanatın ve sanatçının böylesi bir derman olma, tabiplik görevi de var herhalde. Hastalığıyla yüzleşmeye zorlananlarda, ilk başlarda, büyük öfke patlamaları da ortaya çıkabiliyor. Siz böylesi patlamalara da yüreğinizi siper etmektesiniz kuşkusuz. Bu da henüz insani aşamaya geçememiş sınıflı toplumlardaki (gerçek) aydın-Sanatçı'nın kara yazgısı olmalı. Bir "psikiyatri seansı" gibi algılanmalı yazdıklarınız (...)
-Haluk Gerger-

(...) Kürt meselesi, Ermeni meselesi, faşizm, Anadolu isyanları, katliamlar, ırkçılık, sosyalist mücadele, Ortadoğu'da olanlar, Nazi dönemi, Evren dönemi gibi hem güncel hem tarihi birçok konuda (...) ve de Ermeni sosyalisti Paramaz'ın Beyazıt'ta asılması ve son sözleri gibi çok ama çok önemli ve çarpıcı simgelerle (...) onun duygusunun bizim Erdal Eren'imizle örülmesi gibi çok anlamlı, derinlikli bir kurguyla (...) içine düştüğüm bu romandan hazine bulmuş da zenginleşmiş olarak çıktım.
-Nihat Behram-



Vedat Türkali'nin 'Bitti bitti bitmedi' isimli kitabını bitirdiğimde içimi bir burukluk kapladı. Sonu beni sarstığından mıdır bilemiyorum...
Kitabı sevmiş, son sayfaları bir kaç güne yayarak okumuştum, bitsin istememiştim açıkçası. Kitabı bir tarihçi olarak çok beğendiğim buradan belli oluyordur. Siz de benim gibi tarih ile ilgiliyseniz ve de özellikle 'Ötekiler'in kaderini ve tarihini merak ediyor, kayıtsız kalamıyorsanız, bir an önce okuyun. Kitap yüzeysel dahi olsa bize, kürtlerin ve sosyalistlerin Diyarbakır 5 no'lu zindanında yaşadıklarını ve Ermenilerin bu ülkede başına neler geldiğini anlatıyor... yüzeysel oluşu bence sorun değil, sonuçta tarihle alakası çok olsa da bu bir roman. Yine de insana kattıkları çok.
Okurken zorlandığım kısımlar ise anakarakkter Tarık'ın kendi ile yaptığı konuşmalardı. Bazen kendine mi yoksa başka bir karakterle mi konuşuyor anlayamadım tam. Fakat belki asıl amaç buydu. Bu kafakarışıklığı Tarık'ın karışık iç dünyasıyla eşit olabilir.

Kitaptan bir kaç alıntı:

"Gülümsedi; dizeler söyledi Nazım'dan 'güzel günler göreceğiz çocuklar'. Ona ben de inanıyorum. Başlasın ama artık!"

"Mahallede bir halt etsem hop anamın kulağına! Kargalar söylermiş. Öyle derdi anam. Köyde çitlembik ağacına konmuş kargayı lastik sapanla vurmam da rastlantı olur mu hiç! Kargaların gelip hücrede beni bulması da rastlantı değil. Ne öyküler var daha! Hepsini bir bir anlatacağım. Bu öyküler bitmeden dertlerimiz bitmeyecek; kafama koydum."

"Boş ver bunları şu yunuslara bak! Bizim tekneyle yarışıyorlar. Aslanlarım! Martılar da onların üstünde, inip yükseliyorlar. Denetliyorlar sanki. İşte böyle olacaksın Tarıkçığım, en güzeli yarışmak. Biz kazansak o ne yitirir? O kazansa biz ne yitireceğiz. Hele şu martılar. Başka işleri yok sanki. Dünya böyle güzel işte! Yukarılarda parça parça bulutlar da keyfini çıkarıyorlar her şeyin!"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder